İster imam nikâhı olsun,
ister kilisede tamamlansın ve ister laik yerel yöneticiler tarafından
imzalansın, nikâh, bir borçlar hukuku sözleşmesidir. Temelinde birlikteliği
başlatmak değil, sürekliliğini güvence altına almak vardır. - Yalçın Küçük
Evlilik
üzerine düşünürken, olaya nereden başlamak gerekir diye soruyoruz kendimize.
Yaşadığımız çağdaki evlenme süreci ve düğün şebekliklerini, bunları
gerçekleştirenlerin kalitesine yormaktan başka söz söyleyemeyeceğimize ve
söylemek de istemediğimize göre işe evlilik teklifinin mahiyetinden başlamak
gerekir kanaatindeyiz. İki insanı evliliğe sürükleyen yolu başka bir yazının
konusu olarak işleyeceğimizi de hemen not düşerek, direkt olarak olayın
başladığı âna gidelim istedik.
Başlayalım.
Şimdi,
dünyanın her yerinde evlenme teklifini erkekler yapar. Bunun anlamını kavrayabilmek için, öncelikle herhangi bir teklifi yapan
taraf olmanın algısal ve psikolojik boyutunu işlemeliyiz. Siz, birisine
herhangi bir teklifle gittiğiniz anda, otomatikman eylemin kaptanlığını
üstlenmiş olursunuz. Olayın başlangıcının böyle olması, sonraki boyutlarda da
hissedilir bir algıyı tetikler. Sözgelimi bir insana “Şirket kuruyorum, senin
de yanımda olmanı istiyorum,” derseniz, yanınızda olmasını istediğiniz kişiye
olayın yükünü üzerinize aldığınızı beyan etmiş olursunuz aslında; siz, bu işe
giren asıl kişisiniz, dolayısıyla bu olayda karşılaşılabilecek her musibetten
siz sorumlusunuz. Yanınızdaki kişi size göre daha rahattır, belki bir şeyler
koymuştur ortaya ama çıkacak herhangi bir sorunda hesap soracağı kişinin
varlığı onu rahatlatır. Siz ise hesap soramazsınız, çünkü teklif sizden
gelmiştir, dolayısıyla ister istemez başınıza gelen her şeyi, bu teklifi eden
taraf olarak hak ettiğinize yönelik bir algı çıkar ortaya. Evlilik, her ne
kadar çiftlerin ortaklaşa giriştikleri bir tercih olarak sunulsa da, teklifin
erkeklerden gelmesinin bir kural olması, yapılan işin ortaklaşa girişilen iş
mahiyetinden derin anlamda uzaklaşması çağrışımı yapmaktadır. Evlenmeyi sen
istedin, öyleyse bunun bedelini de sen ödemelisin, sorumluluğu bütünüyle
üstlenmelisin gibi örtük bir düşünce bu yüzden yeşerir. Bu algısal temeldir.
Pratikteki karşılığı somut değil, soyut, yani psikolojik olsa da nihayetinde
somut şeylerin ortaya çıkması bu psikolojik durumdan kaynaklanır.
Her
şeyden önce “teklif etmek” aslında neleri içerir sorusunu sormak önemlidir
yani. Bunu açıkladığımıza göre ikinci soruya geçebiliriz. Geçelim. Bir kadının
evlenebilmesi için olması -yapması değil- olması gereken şey nedir? Bir evlilik
teklifi almasıdır. Bu kadar basit. Peki, bir erkeğin evlenebilmesi için yapması
–olması değil- yapması gereken şey nedir? Öncelikle bırakın evlenmeyi, evlilik
teklifini edecek yüzü ve cesareti olması için belli şeyleri ortaya koymuş
olması gerekmektedir bu erkeğin. Eskiden askerliğini yapmayanlar adam yerine
konulmaz, onlara evlilik bileti verilmezdi örneğin. Askerlik, erkeğin evlenebilmek için YAPMASI, yani ödemesi gereken bir bedel
olarak ortaya konurdu. Bugün ise birçok şey sayılabilir ve bunları hepimiz
biliyoruz. Aile kurabilecek kudreti temsil eden bir işiniz/kazancınız olması
gerekir en başta. Hiçbir şeyiniz yoksa bile belli bir birikim YAPMIŞ olmanız
gerekir. Şunun altını hemen çizelim: İleride, yani süreç başladığında
masraflarda ortaklaşılması ayrı bir konu, şu an bir erkeğin evlenme teklifi
etmek için YAPMASI gereken şeyleri tartışıyoruz. Yani birisi çıkıp da “biz her
şeyi beraber aldık,” diyebilir ve biz de zaten bu örnekleri biliyoruz. Ancak şu
an, erkek eğer evlilik teklifi yapmak istiyorsa bunu nelerden cesaret alarak
yapabilir, işte bunu tartışıyoruz. Evet, özetle, siz gelecek vaat eden bir
yapıda olmalısınız. Yoksa sizin evlenmeye hakkınız yoktur. Buradaki kırıcılık,
istisnai örnekleri konu dışı bırakarak, aşkın, sevginin, iki insanın birbirine
duyduğu isteğin her şeyden daha önemli olduğunu söyleyen, aşkın sevginin adeta
bayraktarlığını üstlenen, erkekleri bu konuda “odun” olarak kodlayan tayfanın
işte bu gerçeğe sessiz kalmasıdır. Erkekte
“adamlık” arayan niteliksiz kadınlardan, “sevginin gücü, güce olan sevgiyi
yendiğinde,” diye konuşan görece daha nitelikli kadınlara kadar; erkek ortaya
bir şey koymamışsa, yoktur! Ve onun sevmeye de evlenmeye de hakkı yoktur.
Suç, “ailem seni uygun bulmadı,” diyerek başka bir şeylere atılır ve konu
kapanır. Hepsini topladığımızda şu berrak gerçek ortadadır: Bir kadının
evlenmesi için evlilik teklifi alması yeterli iken; bir erkeğin evlenebilmesini
geçelim, evlilik teklifi edebilmesi için ortaya birçok şey koyması ve gelecek
vaat etmesi gerekir. Öyleyse evlilik kurumu, daha başından, kadını değerli bir
canlı olarak kabul ederken, erkeği aynı değerde görmemektedir. Kadın zaten
değerlidir, erkek ise ne kadar değerli olduğunu ispat etmelidir. Dolayısıyla
evlilik kurumu, daha doğru bir ifade ile “geleneksel evlilik kurumu,” en
başından erkeklere hakaret eden bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Eminiz
ki kadın erkek eşitliğine inanan bütün kadınlar da bu durumdan hicap duymakta,
evlilik kurumunu işlerine gelsin ya da gelmesin bu anlamda kınamaktadır. (Ha ha
ha, evet, bizce de komik oldu.)
Şimdi
gelelim erkeklerin evlenmeye karar vererek aslında neye karar verdiklerine. Bir
erkek, evlenme teklifi edebilecek duruma ulaşmayı başarmışsa, her şeyden önce
bu erkeğin iyi bir kazancı ve gelecek vaat eden bir konumu var demektir. Büyük
ihtimalle bu erkeğin ev ya da araba gibi kimi mülkleri ve evlenebildiğine göre
köşeye attığı, ortalama bir araba alabilecek kadar parası da var demektir. Hiçbirisi
yoksa bile, bu erkeğin bir bankaya borçlanabilecek ve bu borcu ödemesinin
teminatı olan kazancı, ailesinden ya da şuradan buradan o ya da bu şekilde
maddi bir gücü var demektir. Öyleyse erkek
kendisine, evlenme teklifi etmeden önce şunu sormalıdır: İyi bir işim var,
arabam ya da evim ve biriktirdiğim ortalama bir para var, ben ortaya bunları ve
aşkla dolu bir ruh koyuyorum peki evlilik kurumu bana ne vaat ediyor? Ben ne
kazanacağım? Ortaya çıkan tablo, bir erkeğin hayata asıl başlayacağı çağda,
her şeyi varken ve gelecek artık aşılması gereken bir dağ niteliğini
yitirmişken, aile kurmak gibi bir yükümlülüğün altına girdiği şeklindedir.
Öyleyse evlilik kurumunun erkeğe bir şeyler vaat etmesi gerekir, yoksa evlilik
“uzun soluklu üzücü yaşam tercihleri halkasının” en büyük halkasından başka bir
anlama gelmeyecektir. Nedir bir evliliğin erkeğe vaat ettiği şeyler? Erkekten
neleri götüreceğini tartışmayalım bile, sadece ne getiriyor, ne vaat ediyor
erkeğe evlilik müessesesi?
Daha
iyi bir sosyal konum?
–
Hayır, erkeğe daha iyi bir sosyal konum vaat etmiyor evlilik, ortalamanın
altında seyreden, gazete bile okumayan kitlenin sizi onaylaması eğer iyi bir
konumsa bilemeyiz elbette. Bugün bir banka müdürü, sırf evli olmadığı için
sosyal hayattan dışlanma tehlikesi yaşıyor mu sizce?
Ailenizin elinde tuttuğu
zincirinizden kurtulmak?
-Hayır,
iyi bir işi olan, ev ya da araba gibi mülkünü alabilmiş, belli bir birikim
yapmayı başarmış geleceği parlak erkeğin zincirleri yoktur; varsa da o erkek
evlenmeye hazır değildir zaten. Ailesi ona evde otur demez, dese de bunu
başaramaz. Aksine evden gitmesini, ilerlemesini ve yükselmesini ister.
Ütü, bulaşık, yemek,
derli toplu bir ev?
-Değerli dostlar, belli bir yaşa gelmişseniz
ve bunları kendiniz yapamıyor, bu konuda bir kadının yardımına ihtiyaç
duyuyorsanız kendinizi en yakın balkondan aşağıya atın gitsin. Böyle bir
vizyonsuzlukla, ille de evlenmek istiyorsanız annenize gidin, o size bir kız
bulur. Daha fazlasını hak etmiyorsunuz çünkü.
Düzenli seks?
-Bütün
evli erkekler dünyanın en büyük hüznüyle beraber güldüler bile! Arkadaşlar,
genç dostlarımız, size şu kadarını söyleyelim: Evliliğinde ikinci yılını
doldurmuş herhangi bir erkeğe evlenip düzenli seks yapmak istediğinizi
söyleyin. Gözlerinize nasıl bir ifadeyle baktığını inceleyin, size vereceği
cevabı/tepkiyi dinlemeseniz de olur. Yaşadığımız örneklerin genel ortalaması şu
yöndedir: Bir ortamda konu sekse geldiğinde, evli erkekler kenara çekilirler ve
şu hüzünlü cümleyi kurarlar: “Abi ben evliyim.” Bunun meali şudur: Evli adamın
seks hayatı yoktur varsa da acınası bir boyuttadır.
Çocuk?
-Evet, sadece bu. Evlilik, erkek için sadece
ve sadece çocuk istiyorsa makul. Evlilik bir erkeğe sadece çocuk vaat ediyor.
Dolayısıyla
bir erkek evlenmeye karar vermişse, aslında sadece baba olmaya karar vermiştir
ya da baba olmaya karar vermişse sadece evlenmesinin bir anlamı olabilir. Diğer
hiçbir şey, sadece evlenirlerse mümkün olabilecek şeyler değil. Kaldı ki çocuk
bile eğer fikirsel olarak aydın bir coğrafyadaysanız evlenmeden mümkün. Ancak
Türkiye şartlarından çok kopmaya gerek yok, çocuk isteyen erkek, buna büyük
oranda evlenmek suretiyle kavuşabilir. Görüyorsunuz değerli dostlar, uyanın,
kutsal aşk, sevgi, sıcak bir yuva; o sıcak yuvanın sıcaklığı sadece sizin
ürettiğiniz yakıt kadar ısınır.
Yetkin
bir erkek, evlenmeden de sekse ulaşıyor. Evlenmeden de bir sosyal statü
kazanabiliyor. Evlenmeden de zincirlerinden kurtulabiliyor. Ütü, bulaşık, yemek
yapmayı öğrenmesi zaten bir zorunluluk, evlilik bunlara indirgenecek kadar ucuz
değil. Bunların hiçbirisi için evliliğe ihtiyacınız yok. Eğer aşkı arıyorsanız
ve karşınızdaki insanın gerçekten sizi sevmesini istiyorsanız, düzenli bir
sevgili hayatı yaşamanız mümkün. Çocuk isterseniz oturur konuşursunuz, onun
dışında evliliğe gerek yok. Size bunu dayatan kadın sizi yeterince sevmiyordur,
evlenerek elde edebileceği konfora, sizin duygularınızı ve size bahşettiği
sevgiyi paravan etmekten çekinmiyordur. İşte aşkının, sevgisinin boyutu budur.
Sadece sizinle olmak ve aşk denilen şeyi isteyen kadın, evlenme baskısını
üretmeyen kadındır. Bu kadının kimi sosyal ve ailevi kaygılar gütmesi, sadece
bu yüzden evlenmek istemesi ise sizin sorununuz değildir çünkü bu baskıyı siz
yaratmıyorsunuzdur. Ya özgürleşecektir ya da gidecektir. Çünkü erkek bunu
yapmıştır, öyleyse kadın da yapmalıdır. Bu uğurdaki mücadelesinde kadınının
yanında olmak ve bu kutlu yolu onunla yürümek düşer erkeğe, başka bir şey
değil, daha fazlası değil, evlenerek kadınını kurtarmak asla değil!
Evliliğin
sularına girmiş ve maalesef konuyu kapatmış erkeğin durumuna bakalım.
Evlendiğiniz zaman, sizin kimi psikolojik buhranlar, kariyer başarısızlıkları,
sosyal savrulmalar yaşama lüksünüz bitmiş demektir. Bir erkek işini kaybedebilir,
ancak erkeği yıkmaz bu. Çünkü erkek bilir ki, daha önce yapmıştır, yine
yapacaktır. Ancak bu erkek evliyse, ensesinde evli olduğunu hissettiren bir
solukla yaşar ve bu baskı nedeniyle psikolojik çöküntüye sürüklenmesi neredeyse
kaçınılmazdır, çünkü sadece kendisi yoktur, teklifi eden taraf olarak giriştiği
işteki her musibetten de o sorumludur. Bu konuda kitleler ve kadınlar
sessizdir, çünkü “haksızlık” dedikleri anda taşın altına ellerini koymaları
gerektiğini bilirler. Toplumun görüşlerine bakın, erkek tükenmişse, karısının
onu boşama hakkı vardır şeklinde bir algı mevcuttur. Erkek başarısızsa kadının
gitmesi meşrudur. Aynı şey erkekler için geçerli değildir. Kadınınız işten
kovuldu ve psikolojik olarak yıprandığı bir süreçten geçiyor diye boşanmaya
kalkarsanız, size “aşk bu mu, sevda bu mu” diye bütün toplum saldıracaktır.
Siz, kadınını düşman ordularının harabeye çevirdiği bir şehirde yalnız başına
bırakmış ve kaçmış erkek olmakla damgalanırsınız. Tersi durumda, düşman
askerleriyle kaçan kadının, bunu gerçekleştirmeye hakkı var gibi bir algı söz
konusudur. Çünkü kadınlar suçlanmaz. Kadın gitmişse, erkeği yetersiz olduğundan
gitmiştir ve haklıdır. Erkek gitmişse, yine ya kendisinde sorun vardır ya da
karakteri bozuktur; müşkül duruma düşmüş eşini acımasızca terk eden bir
canavardır o. Bu bir.
İkincisi
ise yine bütün kadınların işlerine gelsin ya da gelmesin kınadıklarına
inandığımız (ha ha), yasaların kimin yanında olduğu sorunudur. Nafaka ve
tazminat gibi şeylerde bir pozitif ayrımcılık söz konusudur. Önce kutsal aşk, karşılıksız sevgi, sonra “donuna kadar alacağım!”
tavrı! Batı ülkelerinde bu bir sektör halini alacak duruma gelmiştir. Kimi
ülkelerde evlenip boşanıp tazminat ve nafaka alarak rahat bir hayat yaşamak
şeklinde stratejilerle hareket eden alçaklar türemiştir. Yani erkek düğün
masasında, evli bir abimizin yılların hüznüyle ürettiği tabirle, “eveet” diye anırdığı anda işte böyle sonuçlara da anırmış olmaktadır. Bugün boşanan erkeklerin geride neleri
bırakarak ve ileride neleri ödemek pahasına boşandıklarını dinlendiğinde, her
içli insanın portakal büyüklüğünde gözyaşları dökmesine sebep olacak şeylerle
karşılaşmak olağandır. İşte, teklif eden taraf olmanın bedelleri böylesine
yüksektir ve karşılığında “çocuk” dışında hiçbir şey vermemektedir erkeğe.
İstisnasız her yetişkin erkek, hayatının belli bir döneminde, “sadece bir ay
önce beni ne kadar sevdiğini söyleyen kadın mı yaptı bunları, bu o mu, ne
değişti, ne oldu da bu hale geldi,” gibi soruları sormuştur. Evli bir erkek
içinse buna benzer yıkımlar, evlilik paketinin yanındaki zorunlu
eşantiyonlardır. Şöyle bir çevremize baktığımızda bunu görmemek mümkün mü?
Son
olarak herhangi bir zincirin erkeğin doğasında açtığı yaralara değinmek isteriz
ancak bu konuyu hiç uzatmadan sözü Milan Kundera’ya vermek istiyoruz. Çünkü
bizce az sonra alıntılayacağımız cümle, evlilik zincirinin erkeğe ne ifade
ettiğinin harika bir anlatımıdır:
“Dünyanın en mutsuz
erkeği mutlu bir evliliği olan erkektir; hiç boşanma umudu yoktur bu erkeğin.”
Yazar: EDY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder