Başlı başına bir
şiir olan o eski çiftleşme danslarını maalesef el birliğiyle öldürdüğümüz ve
tarihe gömdüğümüz bir çağa geldik. Sokak ortasında gerçekleştirilen teklifsiz
aşk serenatları… İnsana devam etme gücü ve hayat aşılayan masumiyet
timsallerine bahşedilen çapkın ıslıkları… Küfür ya da sarkıntılık içermeyen, aksine,
bir kere görüldükten sonra ölünse de gam yenmeyen muhteşemliğe saygının ifadesi
olan muzip laf atmalar… Sanat eserlerindekinden farksız estetiğiyle bir şarkı
gibi salınana yönelen, dayanılmaz çekiciliğe maruz kalmış ruhların gerçekleştirdikleri
art niyetsiz dokunuşlar… Bunlar bitti artık. Yitirdiğimiz şiirselliğin yasını
tutmak ve yitirileni geri kazanmaya çabalamak için geç kaldık. Çünkü artık çok
ciddi ithamların ve lekelemenin araçlarıdır onlar: Taciz, sapıklık, tecavüze
yeltenme. Bir insanın hayatı boyunca unutamayacağı ve silemeyeceği haksız bir
lekeyle yaşama ihtimalindense, şiirsel olandan vazgeçmek iyidir. Şiir ve dans nedir
bilmeyen cehaletin yoğunluğunda erimektense dans etmekten vazgeçmek iyidir.
Çağ, kadın – erkek ilişkileri özelinde bir takip
mesafesini gerektirmektedir artık. Henüz günümüz gerçeklerine uyanamayan
erkeklerin battıkça batmasının başlıca sebebi, takip mesafesini yitirmeleridir.
Aslında trafiğe çıkmış şoförlerin
bilmesi gereken bir bilgi olan “takip mesafesi” tabirini, konumuzun en iyi
ifadesi olduğu için kullanmayı uygun bulduk. Ehliyeti olanların aşina oldukları
üzere; takip mesafesi, belli bir hızdayken, öndeki araba ile arada bırakılması
gereken mecburi mesafeye verilen addır. Böylece ani fren yapmak gerektiğinde
öndeki araca çarpılmayacak, kaza riski ve hayatların sönme ihtimali minimum
düzeye indirilmiş olacaktır. Erkeklerin,
erkek olmalarından ötürü ıslah edilmesi gereken yaratıklar gibi lanse edildiği
günümüzde, sosyal medya ile birlikte büyüyen ifşa ve linç kültürü, hayat
söndüren bir kazadan kaçınmak için takip mesafesi edimini, kazanılması zorunlu
bir edim olarak erkeklerin önüne koymaktadır. Şiirsel olan suç hâline
gelmiş ise anlamsız bir savaşa girişmeden bu edimi kazanmak mecburiyeti söz
konusu demektir.
Öyleyse ilişkiler
özelindeki takip mesafesi mefhumunu biraz açmalıyız. Bir erkek, asla ama asla,
karşısındaki kadın ona dokunmadan kadına temas etmemelidir. Net bir talep
olmadan bir kadınla arasındaki fiziki mesafeyi bozmamalıdır. Bunların yerine, arzularını
korkmadan sözel olarak ifade etmeli, uygun cevap aldığında harekete geçmelidir.
Akıllı telefonların dünyayı ele geçirdiği çağımızda, erkek, her türlü mecradaki
mesajlaşmalarında bir soruyu bir kez sormalı, eğer olumsuz bir yanıt alırsa
asla üstelememelidir. Özetle talebini yalnızca bir kere dile getirmeli ve sonra
bir centilmenden beklenen efendilikle susmayı öğrenmelidir. Kur yapılan ya da yapılmayan, fark etmez,
her kadınla arasına belli bir fiziki mesafe koymalıdır. Bunlar, erkekleri ıslah
edecek maddeler olarak okunmamalı asla. Bunlar, erkekleri yüz kızartıcı suç
işlemeye meyyal kabul edenlere karşı gerçekleştirilen onurlu ve bilinçli bir
protesto olarak okunmalı. Kitle ortalamasına göre daha düzgün ve birikimli
erkekleri, cehaletin/muhafazakârlığın erkek neferleriyle aynı kefeye koyanlar,
bu günahlarının bedelini içten sarılışın yoksunluğunu tadarak ödemeliler.
Erkeğe yakışan duruş budur. Çünkü hiçbir şey ve hiçbir insan, haksız yere yüz
kızartıcı suçla lekelenme ihtimalinin bedeli olacak kadar yüce ve büyük
değildir. Bir erkek için şahsi onuru, her şeyden ve herkesten daha önemlidir.
Dolayısıyla bu yazılanlar, yinelemek gerekirse ki gerekir: Bir ıslah edilme
gerekliliğinin itkileriyle değil, piyasaya düşürülmüş ve herkese meze edilmiş
erkek onurunun kirli ellerde oyuncak hâline gelmemesi için yazılmış gerekliliklerdir.
Sözü edilen mecburi tutumun özünü arayanlar ya da merak edenler için tek cevap:
Kırgınlıktır. Öfke yoktur burada, yani bizler öfkelerinin kurbanı olan acı dolu
insanlar değiliz, bir kalbi ve onuru olduğunu unutmayanlarız.
Vazgeçmek adını
verdiğimiz ikinci edim de anlamına böyle bir noktada kavuşmaktadır. Bizler, yaşadığımız
çağın şiirselliği bitiren karanlığına boyun eğdiğimizden takip mesafesi edimini
öne sürmüyoruz, büyük şairimiz Can Yücel’in, mükemmel bir şekilde Türkçeye
çevirdiği Shakespeare sonesinin dizelerinde de belirtildiği üzere: “Avuç açmaya
değmeyecek bir yangın yerine” dönüşmüş ilişki piyasasında erkeklik onurumuzu
korumak için buna ihtiyaç hissediyoruz. Dolayısıyla iradelerimizin efendileri
olma yetkinliğini kazanmış yetişkin erkekler olarak, vazgeçiyoruz. Anlam
arayanlar için işte anlam buradadır. Bu durumda bilinçli bir protestoyu
küçümsemeye yeltenecek olanlar da başlı başına anlamlı bir duruşu küçümsemiş
olacaklardır ki “papatyalığın” neferlerinin böylesi bir ayıbın içine girerek
kaybettikleri/kaybedecekleri meşru zemin, bizim sorunumuz hiçbir zaman
olmamıştır, olmayacaktır.
Vazgeçme ediminin
daha derinlikli niteliği, erkeğin kendisini gerçekleştirmek için yürüttüğü
savaşta zorunda olduğu bir duruşu işaret etmesinden gelmektedir. Çünkü
vazgeçememek, kişiyi kısa vadeli kazançlar bataklığına itebilmektedir. Diğer
yandan erkeklerde çok sık rastlanan, herhangi bir kadını takıntı nesnesine
dönüştürme garabetini tetiklemektedir. Bu ayıbın yol açtığı kültürel kod, “ya
benimsin ya kara toprağın” anlayışıdır ve işlenen cinayetler yalnızca suçluyu
değil, bütün erkekleri zan altında bırakmaktadır. Öyleyse vazgeçme edimini, her erkeğin, diğer erkek kardeşlerini zan
altında bırakmamak için de kazanması gerekmektedir. Bunlara ek olarak,
biyolojik ihtiyaçlardan dolayı çok çabuk tetiklenen ve bu nedenle hatalara sürüklenip
küçülen erkeklerin de tek çıkış yolu vazgeçmeyi öğrenmektir.
Çok ciddi bir
kişilik problemi olan, istediğini almak için numaraya başvurmak hastalığı, bu hastalıktan
da beslenen günü kurtarmaya odaklı yaşamak, zaaflara yenilmek ve benzer şekilde
sayılabilecek tüm yakışıksız durumların bertaraf edilmesi yalnızca vazgeçmek
fiilinin derinlikli anlamını kavramakla mümkündür. Öyleyse vazgeçmek, aslında bir kaçış değil, uzun erimli zaferlerin
inşasının yöntemlerinden/stratejilerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ulu önder Lemmy Kilmister’ın da dediği gibi: Herkesi
kazanamazsınız.
Bu kadar basit.
Yazar: EDY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder