2 Aralık 2017 Cumartesi

EVLENME TEKLİFİ, EVLİLİK VE SONRAKİ SÜREÇLER ÜZERİNE


İster imam nikâhı olsun, ister kilisede tamamlansın ve ister laik yerel yöneticiler tarafından imzalansın, nikâh, bir borçlar hukuku sözleşmesidir. Temelinde birlikteliği başlatmak değil, sürekliliğini güvence altına almak vardır. - Yalçın Küçük


Evlilik üzerine düşünürken, olaya nereden başlamak gerekir diye soruyoruz kendimize. Yaşadığımız çağdaki evlenme süreci ve düğün şebekliklerini, bunları gerçekleştirenlerin kalitesine yormaktan başka söz söyleyemeyeceğimize ve söylemek de istemediğimize göre işe evlilik teklifinin mahiyetinden başlamak gerekir kanaatindeyiz. İki insanı evliliğe sürükleyen yolu başka bir yazının konusu olarak işleyeceğimizi de hemen not düşerek, direkt olarak olayın başladığı âna gidelim istedik.

Başlayalım.

Şimdi, dünyanın her yerinde evlenme teklifini erkekler yapar. Bunun anlamını kavrayabilmek için, öncelikle herhangi bir teklifi yapan taraf olmanın algısal ve psikolojik boyutunu işlemeliyiz. Siz, birisine herhangi bir teklifle gittiğiniz anda, otomatikman eylemin kaptanlığını üstlenmiş olursunuz. Olayın başlangıcının böyle olması, sonraki boyutlarda da hissedilir bir algıyı tetikler. Sözgelimi bir insana “Şirket kuruyorum, senin de yanımda olmanı istiyorum,” derseniz, yanınızda olmasını istediğiniz kişiye olayın yükünü üzerinize aldığınızı beyan etmiş olursunuz aslında; siz, bu işe giren asıl kişisiniz, dolayısıyla bu olayda karşılaşılabilecek her musibetten siz sorumlusunuz. Yanınızdaki kişi size göre daha rahattır, belki bir şeyler koymuştur ortaya ama çıkacak herhangi bir sorunda hesap soracağı kişinin varlığı onu rahatlatır. Siz ise hesap soramazsınız, çünkü teklif sizden gelmiştir, dolayısıyla ister istemez başınıza gelen her şeyi, bu teklifi eden taraf olarak hak ettiğinize yönelik bir algı çıkar ortaya. Evlilik, her ne kadar çiftlerin ortaklaşa giriştikleri bir tercih olarak sunulsa da, teklifin erkeklerden gelmesinin bir kural olması, yapılan işin ortaklaşa girişilen iş mahiyetinden derin anlamda uzaklaşması çağrışımı yapmaktadır. Evlenmeyi sen istedin, öyleyse bunun bedelini de sen ödemelisin, sorumluluğu bütünüyle üstlenmelisin gibi örtük bir düşünce bu yüzden yeşerir. Bu algısal temeldir. Pratikteki karşılığı somut değil, soyut, yani psikolojik olsa da nihayetinde somut şeylerin ortaya çıkması bu psikolojik durumdan kaynaklanır.

Her şeyden önce “teklif etmek” aslında neleri içerir sorusunu sormak önemlidir yani. Bunu açıkladığımıza göre ikinci soruya geçebiliriz. Geçelim. Bir kadının evlenebilmesi için olması -yapması değil- olması gereken şey nedir? Bir evlilik teklifi almasıdır. Bu kadar basit. Peki, bir erkeğin evlenebilmesi için yapması –olması değil- yapması gereken şey nedir? Öncelikle bırakın evlenmeyi, evlilik teklifini edecek yüzü ve cesareti olması için belli şeyleri ortaya koymuş olması gerekmektedir bu erkeğin. Eskiden askerliğini yapmayanlar adam yerine konulmaz, onlara evlilik bileti verilmezdi örneğin. Askerlik, erkeğin evlenebilmek için YAPMASI, yani ödemesi gereken bir bedel olarak ortaya konurdu. Bugün ise birçok şey sayılabilir ve bunları hepimiz biliyoruz. Aile kurabilecek kudreti temsil eden bir işiniz/kazancınız olması gerekir en başta. Hiçbir şeyiniz yoksa bile belli bir birikim YAPMIŞ olmanız gerekir. Şunun altını hemen çizelim: İleride, yani süreç başladığında masraflarda ortaklaşılması ayrı bir konu, şu an bir erkeğin evlenme teklifi etmek için YAPMASI gereken şeyleri tartışıyoruz. Yani birisi çıkıp da “biz her şeyi beraber aldık,” diyebilir ve biz de zaten bu örnekleri biliyoruz. Ancak şu an, erkek eğer evlilik teklifi yapmak istiyorsa bunu nelerden cesaret alarak yapabilir, işte bunu tartışıyoruz. Evet, özetle, siz gelecek vaat eden bir yapıda olmalısınız. Yoksa sizin evlenmeye hakkınız yoktur. Buradaki kırıcılık, istisnai örnekleri konu dışı bırakarak, aşkın, sevginin, iki insanın birbirine duyduğu isteğin her şeyden daha önemli olduğunu söyleyen, aşkın sevginin adeta bayraktarlığını üstlenen, erkekleri bu konuda “odun” olarak kodlayan tayfanın işte bu gerçeğe sessiz kalmasıdır. Erkekte “adamlık” arayan niteliksiz kadınlardan, “sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiğinde,” diye konuşan görece daha nitelikli kadınlara kadar; erkek ortaya bir şey koymamışsa, yoktur! Ve onun sevmeye de evlenmeye de hakkı yoktur. Suç, “ailem seni uygun bulmadı,” diyerek başka bir şeylere atılır ve konu kapanır. Hepsini topladığımızda şu berrak gerçek ortadadır: Bir kadının evlenmesi için evlilik teklifi alması yeterli iken; bir erkeğin evlenebilmesini geçelim, evlilik teklifi edebilmesi için ortaya birçok şey koyması ve gelecek vaat etmesi gerekir. Öyleyse evlilik kurumu, daha başından, kadını değerli bir canlı olarak kabul ederken, erkeği aynı değerde görmemektedir. Kadın zaten değerlidir, erkek ise ne kadar değerli olduğunu ispat etmelidir. Dolayısıyla evlilik kurumu, daha doğru bir ifade ile “geleneksel evlilik kurumu,” en başından erkeklere hakaret eden bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Eminiz ki kadın erkek eşitliğine inanan bütün kadınlar da bu durumdan hicap duymakta, evlilik kurumunu işlerine gelsin ya da gelmesin bu anlamda kınamaktadır. (Ha ha ha, evet, bizce de komik oldu.)

Şimdi gelelim erkeklerin evlenmeye karar vererek aslında neye karar verdiklerine. Bir erkek, evlenme teklifi edebilecek duruma ulaşmayı başarmışsa, her şeyden önce bu erkeğin iyi bir kazancı ve gelecek vaat eden bir konumu var demektir. Büyük ihtimalle bu erkeğin ev ya da araba gibi kimi mülkleri ve evlenebildiğine göre köşeye attığı, ortalama bir araba alabilecek kadar parası da var demektir. Hiçbirisi yoksa bile, bu erkeğin bir bankaya borçlanabilecek ve bu borcu ödemesinin teminatı olan kazancı, ailesinden ya da şuradan buradan o ya da bu şekilde maddi bir gücü var demektir. Öyleyse erkek kendisine, evlenme teklifi etmeden önce şunu sormalıdır: İyi bir işim var, arabam ya da evim ve biriktirdiğim ortalama bir para var, ben ortaya bunları ve aşkla dolu bir ruh koyuyorum peki evlilik kurumu bana ne vaat ediyor? Ben ne kazanacağım? Ortaya çıkan tablo, bir erkeğin hayata asıl başlayacağı çağda, her şeyi varken ve gelecek artık aşılması gereken bir dağ niteliğini yitirmişken, aile kurmak gibi bir yükümlülüğün altına girdiği şeklindedir. Öyleyse evlilik kurumunun erkeğe bir şeyler vaat etmesi gerekir, yoksa evlilik “uzun soluklu üzücü yaşam tercihleri halkasının” en büyük halkasından başka bir anlama gelmeyecektir. Nedir bir evliliğin erkeğe vaat ettiği şeyler? Erkekten neleri götüreceğini tartışmayalım bile, sadece ne getiriyor, ne vaat ediyor erkeğe evlilik müessesesi?
           
            Daha iyi bir sosyal konum?
– Hayır, erkeğe daha iyi bir sosyal konum vaat etmiyor evlilik, ortalamanın altında seyreden, gazete bile okumayan kitlenin sizi onaylaması eğer iyi bir konumsa bilemeyiz elbette. Bugün bir banka müdürü, sırf evli olmadığı için sosyal hayattan dışlanma tehlikesi yaşıyor mu sizce?

Ailenizin elinde tuttuğu zincirinizden kurtulmak?
-Hayır, iyi bir işi olan, ev ya da araba gibi mülkünü alabilmiş, belli bir birikim yapmayı başarmış geleceği parlak erkeğin zincirleri yoktur; varsa da o erkek evlenmeye hazır değildir zaten. Ailesi ona evde otur demez, dese de bunu başaramaz. Aksine evden gitmesini, ilerlemesini ve yükselmesini ister.

Ütü, bulaşık, yemek, derli toplu bir ev?
-Değerli dostlar, belli bir yaşa gelmişseniz ve bunları kendiniz yapamıyor, bu konuda bir kadının yardımına ihtiyaç duyuyorsanız kendinizi en yakın balkondan aşağıya atın gitsin. Böyle bir vizyonsuzlukla, ille de evlenmek istiyorsanız annenize gidin, o size bir kız bulur. Daha fazlasını hak etmiyorsunuz çünkü.

Düzenli seks?
-Bütün evli erkekler dünyanın en büyük hüznüyle beraber güldüler bile! Arkadaşlar, genç dostlarımız, size şu kadarını söyleyelim: Evliliğinde ikinci yılını doldurmuş herhangi bir erkeğe evlenip düzenli seks yapmak istediğinizi söyleyin. Gözlerinize nasıl bir ifadeyle baktığını inceleyin, size vereceği cevabı/tepkiyi dinlemeseniz de olur. Yaşadığımız örneklerin genel ortalaması şu yöndedir: Bir ortamda konu sekse geldiğinde, evli erkekler kenara çekilirler ve şu hüzünlü cümleyi kurarlar: “Abi ben evliyim.” Bunun meali şudur: Evli adamın seks hayatı yoktur varsa da acınası bir boyuttadır.

Çocuk?
-Evet, sadece bu. Evlilik, erkek için sadece ve sadece çocuk istiyorsa makul. Evlilik bir erkeğe sadece çocuk vaat ediyor.

Dolayısıyla bir erkek evlenmeye karar vermişse, aslında sadece baba olmaya karar vermiştir ya da baba olmaya karar vermişse sadece evlenmesinin bir anlamı olabilir. Diğer hiçbir şey, sadece evlenirlerse mümkün olabilecek şeyler değil. Kaldı ki çocuk bile eğer fikirsel olarak aydın bir coğrafyadaysanız evlenmeden mümkün. Ancak Türkiye şartlarından çok kopmaya gerek yok, çocuk isteyen erkek, buna büyük oranda evlenmek suretiyle kavuşabilir. Görüyorsunuz değerli dostlar, uyanın, kutsal aşk, sevgi, sıcak bir yuva; o sıcak yuvanın sıcaklığı sadece sizin ürettiğiniz yakıt kadar ısınır.

Yetkin bir erkek, evlenmeden de sekse ulaşıyor. Evlenmeden de bir sosyal statü kazanabiliyor. Evlenmeden de zincirlerinden kurtulabiliyor. Ütü, bulaşık, yemek yapmayı öğrenmesi zaten bir zorunluluk, evlilik bunlara indirgenecek kadar ucuz değil. Bunların hiçbirisi için evliliğe ihtiyacınız yok. Eğer aşkı arıyorsanız ve karşınızdaki insanın gerçekten sizi sevmesini istiyorsanız, düzenli bir sevgili hayatı yaşamanız mümkün. Çocuk isterseniz oturur konuşursunuz, onun dışında evliliğe gerek yok. Size bunu dayatan kadın sizi yeterince sevmiyordur, evlenerek elde edebileceği konfora, sizin duygularınızı ve size bahşettiği sevgiyi paravan etmekten çekinmiyordur. İşte aşkının, sevgisinin boyutu budur. Sadece sizinle olmak ve aşk denilen şeyi isteyen kadın, evlenme baskısını üretmeyen kadındır. Bu kadının kimi sosyal ve ailevi kaygılar gütmesi, sadece bu yüzden evlenmek istemesi ise sizin sorununuz değildir çünkü bu baskıyı siz yaratmıyorsunuzdur. Ya özgürleşecektir ya da gidecektir. Çünkü erkek bunu yapmıştır, öyleyse kadın da yapmalıdır. Bu uğurdaki mücadelesinde kadınının yanında olmak ve bu kutlu yolu onunla yürümek düşer erkeğe, başka bir şey değil, daha fazlası değil, evlenerek kadınını kurtarmak asla değil!



Evliliğin sularına girmiş ve maalesef konuyu kapatmış erkeğin durumuna bakalım. Evlendiğiniz zaman, sizin kimi psikolojik buhranlar, kariyer başarısızlıkları, sosyal savrulmalar yaşama lüksünüz bitmiş demektir. Bir erkek işini kaybedebilir, ancak erkeği yıkmaz bu. Çünkü erkek bilir ki, daha önce yapmıştır, yine yapacaktır. Ancak bu erkek evliyse, ensesinde evli olduğunu hissettiren bir solukla yaşar ve bu baskı nedeniyle psikolojik çöküntüye sürüklenmesi neredeyse kaçınılmazdır, çünkü sadece kendisi yoktur, teklifi eden taraf olarak giriştiği işteki her musibetten de o sorumludur. Bu konuda kitleler ve kadınlar sessizdir, çünkü “haksızlık” dedikleri anda taşın altına ellerini koymaları gerektiğini bilirler. Toplumun görüşlerine bakın, erkek tükenmişse, karısının onu boşama hakkı vardır şeklinde bir algı mevcuttur. Erkek başarısızsa kadının gitmesi meşrudur. Aynı şey erkekler için geçerli değildir. Kadınınız işten kovuldu ve psikolojik olarak yıprandığı bir süreçten geçiyor diye boşanmaya kalkarsanız, size “aşk bu mu, sevda bu mu” diye bütün toplum saldıracaktır. Siz, kadınını düşman ordularının harabeye çevirdiği bir şehirde yalnız başına bırakmış ve kaçmış erkek olmakla damgalanırsınız. Tersi durumda, düşman askerleriyle kaçan kadının, bunu gerçekleştirmeye hakkı var gibi bir algı söz konusudur. Çünkü kadınlar suçlanmaz. Kadın gitmişse, erkeği yetersiz olduğundan gitmiştir ve haklıdır. Erkek gitmişse, yine ya kendisinde sorun vardır ya da karakteri bozuktur; müşkül duruma düşmüş eşini acımasızca terk eden bir canavardır o. Bu bir.

İkincisi ise yine bütün kadınların işlerine gelsin ya da gelmesin kınadıklarına inandığımız (ha ha), yasaların kimin yanında olduğu sorunudur. Nafaka ve tazminat gibi şeylerde bir pozitif ayrımcılık söz konusudur. Önce kutsal aşk, karşılıksız sevgi, sonra “donuna kadar alacağım!” tavrı! Batı ülkelerinde bu bir sektör halini alacak duruma gelmiştir. Kimi ülkelerde evlenip boşanıp tazminat ve nafaka alarak rahat bir hayat yaşamak şeklinde stratejilerle hareket eden alçaklar türemiştir. Yani erkek düğün masasında, evli bir abimizin yılların hüznüyle ürettiği tabirle, “eveet” diye anırdığı anda işte böyle sonuçlara da anırmış olmaktadır. Bugün boşanan erkeklerin geride neleri bırakarak ve ileride neleri ödemek pahasına boşandıklarını dinlendiğinde, her içli insanın portakal büyüklüğünde gözyaşları dökmesine sebep olacak şeylerle karşılaşmak olağandır. İşte, teklif eden taraf olmanın bedelleri böylesine yüksektir ve karşılığında “çocuk” dışında hiçbir şey vermemektedir erkeğe. İstisnasız her yetişkin erkek, hayatının belli bir döneminde, “sadece bir ay önce beni ne kadar sevdiğini söyleyen kadın mı yaptı bunları, bu o mu, ne değişti, ne oldu da bu hale geldi,” gibi soruları sormuştur. Evli bir erkek içinse buna benzer yıkımlar, evlilik paketinin yanındaki zorunlu eşantiyonlardır. Şöyle bir çevremize baktığımızda bunu görmemek mümkün mü? 

Son olarak herhangi bir zincirin erkeğin doğasında açtığı yaralara değinmek isteriz ancak bu konuyu hiç uzatmadan sözü Milan Kundera’ya vermek istiyoruz. Çünkü bizce az sonra alıntılayacağımız cümle, evlilik zincirinin erkeğe ne ifade ettiğinin harika bir anlatımıdır:

“Dünyanın en mutsuz erkeği mutlu bir evliliği olan erkektir; hiç boşanma umudu yoktur bu erkeğin.”

Yazar: EDY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder